top of page

Kyoto'dan Paris'e: Karbon Piyasalarının 30 Yıllık Yolculuğu

  • Yazarın fotoğrafı: Goldstein Carbon
    Goldstein Carbon
  • 10 Tem
  • 4 dakikada okunur
Kyoto’dan Paris’e karbon piyasalarının 30 yıllık yolculuğu başlık görseli, karbon fiyatları grafik arka planı

İlk Küresel Adımlar  


Karbondioksit başta olmak üzere sera gazlarının küresel ısınma üzerindeki etkisi, özellikle 20. yüzyılın son çeyreğinde bilimsel literatürde geniş kabul görmüştür. Endüstri Devrimi’nden itibaren, yani yaklaşık son 150 yılda, insan faaliyetlerine bağlı olarak ciddi bir kümülatif emisyon artışı yaşanmış ve bu da dünyanın ortalama sıcaklık seviyesinin belirgin biçimde yükselmesine neden olmuştur. Bilimsel çevrelerde bu durumun yarattığı riskler konusunda küresel bir uzlaşı oluşmuştur. 


Bu bağlamda atılan ilk önemli adım, 1992 yılında Birleşmiş Milletler çatısı altında imzalanan Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (UNFCCC) olmuştur. Bu sözleşme, küresel sera gazı emisyonlarını sınırlamaya yönelik ilk çerçeveyi oluşturmuş, günümüzde kullanılan metodolojilerin ve politika araçlarının temelini atmıştır. Ancak çerçeve sözleşme bağlayıcı hedefler içermemekteydi; bu nedenle somut ve zorlayıcı emisyon azaltım hedeflerinin belirlenmesi ihtiyacı doğmuştur. 


Bağlayıcı Hedefe Doğru: Kyoto Protokolü  


Bu ihtiyaca yanıt olarak, 1997 yılında Japonya’nın Kyoto kentinde düzenlenen Taraflar Konferansı'nda (COP3), Kyoto Protokolü kabul edilmiştir. Bu protokol, gelişmiş ülkeler için yasal bağlayıcılığı olan sera gazı emisyon azaltım hedefleri belirleyen ilk uluslararası anlaşmadır. Ancak, anlaşmanın yürürlüğe girmesi ancak 2005 yılında mümkün olmuştur. 


Kyoto Protokolü kapsamında, ilk yükümlülük dönemi (commitment period) 2008–2012 yıllarını kapsıyordu. Bu dönemde, gelişmiş ülkelerin 1990 yılındaki emisyon seviyelerinin ortalama %5 altına inmeleri hedeflenmiştir. Ancak ne yazık ki, bu hedefler büyük ölçüde gerçekleştirilememiştir. Kyoto Protokolü, teorik olarak önemli bir adım olmakla birlikte, pratikte emisyon azaltımı konusunda sınırlı bir etki yaratmıştır. 


2012 Sonrası Bölgesel Sistemlere Geçiş 


O dönemde sektörün genel beklentisi, 2012 yılında Kyoto Protokolü'nün ilk taahhüt döneminin sona ermesiyle birlikte yeni bir uluslararası anlaşmanın yapılacağı yönündeydi. Özellikle Çin ve Amerika Birleşik Devletleri'nin de dahil olacağı, küresel ölçekte zorunlu karbon piyasalarının oluşacağı ve Türkiye'nin de bu sisteme aktif olarak katılacağı öngörülüyordu. Bu beklenti, sektörün 2009-2012 yılları arasındaki yatırımlarına ve stratejik planlarına doğrudan yön verdi ve sektörde piyasalarda yapısal bir iyimserlik eğilimi gözlemlendi. 

Ancak, beklenenin aksine, 2012 yılında COP zirvesinde ülkeler arasında anlaşma sağlanamadı. Kyoto Protokolü'nün ilk taahhüt dönemi sona erdi ve yeni bir uluslararası anlaşma imzalanmadı. Yeni bir anlaşmaya dair müzakere süreci dahi başlatılamamıştır. Böylelikle uluslararası emisyon azaltım yükümlülükleri küresel ölçekte çöktü. 


Bu durum sonucunda karbon piyasaları büyük bir darbe aldı. Avrupa Birliği, kendi Emisyon Ticareti Sistemi'ni (EU ETS) sürdürmeye devam etti. Bu dönemde California gibi bazı bölgesel ve yerel sistemler de yeni kurulmaya başlandı. Ancak, bu münferit sistemler dışında küresel çapta geçerli, zorunlu bir karbon piyasası olmadı. 


Bunun yanı sıra, 2008 yılında gerçekleşen küresel ekonomik krizin etkileri, özellikle Avrupa'da 2010-2012 yıllarında belirgin bir biçimde hissedilmeye başlandı. Birçok fabrikanın kapasite azaltımı veya kapanması, firmaların emisyonlarını ciddi anlamda düşürdü. Bu durum, şirketlerin emisyon azaltma yükümlülüklerini ve buna bağlı offset ihtiyacını azalttı ve piyasalarda ciddi bir karbon kredisi fazlalığı (surplus) oluşmaya başladı. Bu fazlalık, karbon kredisi fiyatlarının dramatik şekilde düşmesine neden oldu. Zorunlu piyasa kredilerinin fiyatları 15 € seviyelerinden, 30-50 cent gibi çok düşük seviyelere geriledi. 


Bu durum üzerine, karbon piyasasını tekrar canlandırmak amacıyla, 2013-2014 yıllarında Avrupa Birliği, yaklaşık 1,5 milyar tonluk karbon kredisi fazlasını piyasadan çekip imha etme (burn) kararı aldı. Bu operasyon, piyasayı kademeli olarak canlandırmayı hedefliyordu. Ancak beklenen etki sınırlı kaldı; karbon kredisi fiyatları ancak hafif toparlanarak 1-2 € seviyelerine çıktı. 


Paris İklim Anlaşması ile Yeniden Canlanan Momentum 


2015’te Birleşmiş Milletler ülkeleri arasında yeni bir küresel anlaşmaya yönelik önemli bir adım atıldı. Bu adım, genel hatlarıyla bir uzlaşı sağlamayı hedefleyen bir girişimdi. Paris’te düzenlenen konferans öncesinde yapılan bu ön mutabakat, piyasalarda olumlu karşılandı. Ancak gerçekte bu mutabakat henüz bağlayıcı olmayan, bir ön uzlaşı belgesi niteliğindeydi. Yine de piyasalar bu habere pozitif tepki verdi ve belirli ölçüde toparlanma süreci başladı. 


Ardından 2016 yılında Paris İklim Anlaşması resmen imzalandı. Ancak anlaşmanın imzalanması, mekanizmaların hemen devreye girdiği anlamına gelmiyordu. Aslında anlaşmanın birçok maddesi henüz uygulamaya konmamıştı. Hatta kritik önem taşıyan ve karbon piyasaları için temel kuralları belirleyen “Madde 6” bile ancak 2021 yılı itibarıyla nihai olarak onaylandı. Dolayısıyla iklim değişikliğiyle mücadele konusunda süreçler hızlı bir şekilde işlemiyor ve mekanizmalar kademeli olarak devreye alınıyordu. 


Kyoto Protokolü’nde 1990 yılındaki emisyon seviyelerinin ortalama %5 altına inmek gibi uygulanabilirliği sınırlı hedefler yerine Paris Anlaşmasında 2030 yılı itibarıyla emisyonların 1990 seviyesine kıyasla yaklaşık %50 azaltılması ve 2050 itibarıyla da %90 oranında azaltılması gibi daha uygulanabilir hedefler ortaya konuldu. Bu hedefler sayesinde küresel sıcaklık artışını 2 derecenin altında tutmak amaçlandı. 


Pandemi, Savaş ve Makroekonomik Baskılar  


Tam bu yükseliş trendi başlamışken, 2020 yılında tüm dünyayı etkileyen COVID-19 salgını gerçekleşti. Pandemi sürecinde küresel öncelikler tamamen değişti. Karbon piyasaları da diğer ekonomik alanlar gibi geri plana atıldı ve piyasalarda yeniden bir duraksama dönemi başladı. İki yıllık bu süreçte küresel önceliklerin değişmesiyle karbon piyasaları geçici bir belirsizliğe sürüklendi. 


2021 yılına gelindiğinde ise pandeminin etkilerinin azalmasıyla piyasalarda beklenen hareketlilik gerçekleşti. Özellikle karbon piyasaları tarihinde ilk kez bu ölçekte serbestleştiği için karbon kredisi fiyatlarında büyük bir yükseliş ve ivmelenme yaşandı. Böylece karbon piyasaları, uzun süreli belirsizliğin ardından hızlı ve belirgin bir çıkış trendine girdi.  


Tam bu noktada Avrupa Birliği Emisyon Ticaret Sistemi (EU ETS) kapsamında karbon kredisi fiyatlarının 100 Euro seviyelerine ulaştığı görüldü.  100 Euro, ETS için cezai üst limit olarak kabul ediliyordu. Bu dönemde fiyatların bu limitin üzerinde bile seyrettiği dönemler yaşandı. 


ETS fiyatlarının bu kadar yüksek seviyelerde seyrettiği sırada, gönüllü karbon piyasasında proje ve standart kalitesine göre kredi fiyatlarının oldukça çeşitlendiğini gözlemlendi. Bu dönemde gönüllü karbon kredileri 5-10 Euro civarında işlem görürken, bazı projelerde bu rakamlar 20 Euro'ya kadar yükseldi.  


Bu fiyat hareketliliği yaklaşık bir yıl sürdü ve 2022 yılına gelindiğinde Rusya-Ukrayna savaşı patlak verdi. Bu gelişmeyle beraber karbon kredisi piyasalarında ciddi bir belirsizlik oluştu ve piyasalar yeniden baskı altında kalmaya başladı. 


Bu noktada, karbon piyasalarını etkileyen diğer önemli bir faktör ise, 2022 yılından itibaren küresel çapta yaşanan yüksek enflasyon oldu. Enflasyonun yanı sıra savaşların yarattığı jeopolitik belirsizlikler de finansal piyasalara doğrudan etki etti. Karbon kredileri, kendi iç dinamikleri olan ve emtia benzeri özellikler gösteren bir finansal araç olsa da neticede küresel finans piyasalarındaki risk varlıkları gibi işlem görüyor. Dolayısıyla yüksek faiz dönemlerinde diğer tüm riskli varlıklar gibi karbon kredilerinin değerinde de düşüş gözlemliyoruz. Yüksek faiz ortamı karbon kredisi fiyatlarını aşağı yönlü baskıladı. 


Ancak geçtiğimiz yıl itibarıyla küresel çapta faiz indirimi politikalarının yeniden başlamasıyla birlikte piyasaların kademeli olarak toparlanmaya başladığını da görüyoruz. Bu toparlanma henüz oldukça küçük adımlarla gerçekleşiyor olsa da belirgin ve pozitif bir seyir halinde olduğunu söyleyebiliriz. 

Yorumlar


bottom of page